8 Eylül 2018 Cumartesi

AVRUPADAKİ KADIN CADI AVCILARI

15. ve 18. yüzyıllar arasında Avrupa oldukça ürkütücü bir yerdi, özellikle de yaşlı kadınlar için. Katolik ve Protestan kiliseleri arasındaki dini terör sürerken, bu gerginliğin kaynağını şeytana tapanların varlığına bağladılar. Avrupa'daki Cadı mahkemeleri, Almanya, İsveç, Fransa ve Birleşik Krallık çevresinde toplamda 200,000 can ald

9. Cadıyı Uyandırma

Cadıyı Uyandırma
Uyku yoksunluğu, stresli bir işiniz veya küçük bebekleriniz varsa sizin de yaşadığınız bir problemdir. Ancak bu problem, İskoçya'da cadı olmakla itham edilen insanlar için çok daha zor bir test, hatta bir ceza olmalı. Suçlanan kişi ağzında, dört keskin çatalla birlikte demir bir çemberle duvara bağlanırdı ve uzanması imkansız olan kişi, acı içinde uyanık kalırdı.

Bu işlemden muhtemelen 3 gün sonra, kurban halüsinasyonlar görmeye başlardı ve dolayısıyla sorgulama esnasında da uçmak, hayvana dönüşmek ve şeytansı ritüellerde görev almak hakkında fantastik olaylardan bahsederlerdi.

Bu işlemden muhtemelen 3 gün sonra, kurban halüsinasyonlar görmeye başlardı ve dolayısıyla sorgulama esnasında da uçmak, hayvana dönüşmek ve şeytansı ritüellerde görev almak hakkında fantastik olaylardan bahsederlerdi.
Sorgulamadan sonra da cadı avcıları, bu olayı ''cadıyı uyandırma'' olarak adlandırırdı ve bunu yaşayan kadınlar kesin olarak suçlu kabul edilirlerdi. İskoçya'da cadılıkla suçlanan kurban kadınlar, bir kazığa bağlanarak yakılırlardı.

8. Dokunma Testi

Dokunma Testi
1662 yılında, iki İngiliz kadın ''dokunma testi''ne tabi tutulmuşlardı. Rose Cullender ve Amy Denny isimli kadınlar, epilepsi hastası iki küçük kıza büyü yapmakla suçlanmışlardı. Cadı avcıları, büyünün etkisindeki birinin, büyüyü yapanla fiziksel temas kurması halinde anormal tepkiler vereceğine inanıyordu. Şüpheli kişi, epilepsili hastasının olduğu yere getirilir ve ona dokunması istenirdi. Hasta kişinin nöbeti geçerse, şüphelinin cadı olduğu kanıtlanmış olurdu.

Cullender ve Denny vakasında, hasta kızlar nöbet geçirirken yumruklarını öyle bir sıkmışlar ki, köylerindeki en güçlü kişi bile avuçlarını açamamıştı.

Cullender ve Denny vakasında, hasta kızlar nöbet geçirirken yumruklarını öyle bir sıkmışlar ki, köylerindeki en güçlü kişi bile avuçlarını açamamıştı.
Ancak şüpheli kadınların kızlara dokunmasıyla, nöbetleri aniden kesilivermiş ve avuçları açılmıştı. Bu olayın üzerine hakim, kızların gözlerini bağlayarak mahkeme salonundaki herhangi birinin onlara dokunmasını istemişti. Sonuç, birisi onlara her dokunduğunda aynı olmuştu. Yani kızlar numara yapıyordu. Buna rağmen Cullender ve Denny suçlu kabul edilmişti ve asılarak infaz edilmişlerdi.

7. Gergi

Gergi
Almanya'nın, en çok cadının yakıldığı ülke olduğu bilinir. Piskopos Philip Adolf von Ehrenberg'in hükümetinde hiç kimse güvende değildi. Ne kendi yeğeni, ne de 19 Katolik din adamı. Bunlardan yedisi, başlarından olmadan veya yakılmadan önce, şeytanla cinsel ilişkiye girmekten suçlu bulunmuşlardı.
Ellerinden ve ayaklarından, demir bir çerçevenin farklı köşelerine gerilen suçlulara, suçları zorla itiraf ettirilirdi.

6. İğneleme

İğneleme
İğneleme, cadılığı test ederken kullanılan en etkili yöntemler arasında kaul ediliyordu. Şüpheli, bütün mahkemenin önünde çırılçıplak soyulur ve baştan ayağa tıraş edilirdi. Bunu yapmaktaki amaç da ''cadı''nın vücudundak bir iblis izi bulmaktı. İzi arayan kişi, kalın bir iğneyle, şüpheli bulunan kişinin tüm vücudunu kazırdı.
Vücutta kanamayan veya acımayan bir bölge bulunması, kişinin cadı olduğunu ve şeytanla iletişimde olduğunu kanıtlamak için yeterliydi. Bunun bir cinsel istismar olduğunu düşünürsek, birçok kadının sadece utanç duygusundan kurtulmak için suçlu olduklarını kabul ettikleri varsayılabilir.

5. Visgossarlar

Visgossarlar
İsveç, cadı avı konusunda eşsiz bir yer çünkü burada cadı olmakla suçlanan kişinin tanıkları kendi akrabalarından seçilirdi, çoğunlukla da kendi çocuklarından. Çocuklarına da işkence edilir ve işkence sonucu çocukların fantastik hikayeler anlattıkları bilinirdi. Çocuklara, cehennem benzeri bir yeri ziyaret edip etmedikleri sorulurdu ve işkenceden kafaları bulanan çocuklar, akla gelmeyecek derecede yaratıcı hikayeler anlatınca, anneleri de haliyle suçlu bulunurdu.

''Visgossar''lar, cadıların yüzünde başka hiç kimsenin göremediği, ''Stigma Diaboli'' adı verilen şeytana ait bir iz gördüğü bilinen genç çocuklardı.

''Visgossar''lar, cadıların yüzünde başka hiç kimsenin göremediği, ''Stigma Diaboli'' adı verilen şeytana ait bir iz gördüğü bilinen genç çocuklardı.
Bu çocukların suçlu gösterdiği birçok masum kadınlar, günlerce süren işkenceden sonra idam edilirdi.

4. Sandalyeyle Suya Daldırma

Sandalyeyle Suya Daldırma
En güvenilir ve en yaygın metot olan sandalyeyle suya daldırma, şüphelinin sandalyeye bağlanıp bir makara yardımıyla dondurucu suya indirilmesi şeklindeydi. Eğer şüpheli gerçekten suçluysa, suda batmazdı ve ölüm cezasına çarptırılırdı. Fakat eğer masumsa da, sandalye batardı ve şüpheli boğularak can verirdi. Masum kişinin boğularak ölmesi durumunda cennete gideceği düşünülürdü. Bu ceza metodu sadece kadınlar için tasarlanmıştı ve cadılar ile hayat kadınları üzerinde kullanılırdı.

3. Cadıyı Tartma

Cadıyı Tartma
Hollanda'da ünlü bir tartı merkezi vardı. Almanya ve Macaristan kadar uzak yerlerden bile masumiyetini ispat etmek isteyen kadınlar buraya gelirlerdi. Bu metodun mantığı basitti. Ruhlar, taşıması ağır yüklerdir ve cadıların bir ruhu olmadığı için de tartıda masum kadınlardan daha hafif gelirler şeklinde bir mantık yürütülüyordu.

2. Şeytan Emziği

Şeytan Emziği
Cadıların, evlerinde kedi-köpek kılığına girmiş iblisleri evcil hayvan olarak beslediklerine inanılırdı. Bu evcil iblisler, Şeytan'ın cadıya hediye olarak bahşettiği özel meme ucundan beslenirlerdi.
Vücudunda belirgin bir leke, et beni veya doğum izi olan şüpheli kadınların cadı olduğu ve iblisleri beslediği ispatlanmış olurdu. Bu yöntemle suçlu bulunan cadıların %80'i kadındı ve bu da Cadı Mahkemeleri'nin ne kadar kadın düşmanı olduğunun bir örneğidir1. Ağlayamama
Ağlayamama
Cadıların Çekici, Orta Çağ'da cadılar, onların büyüleri ve cezalandırılma yöntemleri hakkında yayınlanan bir belgeydi. İki Alman keşiş tarafından yazılan belge, yüzyıllar boyu İncil'den sonra en çok satılan kitaptı.
Kitap, cadıların yargı önünde işkence dahi edilse gözyaşı dökemeyeceklerini bildiriyordu. Orta Çağ'daki yetersiz sağlık hizmeti ve kişisel hijyenden ötürü gözyaşı kanallarıyla ilgili hastalıklar yaygındı. Gözyaşı kanalı hastalığı olan birinin gözyaşı dökmesi imkansızdı. Özellikle yaşlı kadınlarda görülen bu hastalık dolayısıyla, birçok kadın sırf gözleri bozuk diye idam edildiler.

0 yorum:

Yorum Gönder